12 Temmuz 2014 Cumartesi

Vatandaş Hüseyin/Tek parça












                                                         -1-

Devlet memuru bile olmayı becerememiş özel bir işyerinde görece basit ve fakat öldürücü bir iş için aylık 950 lira alan, biri kız biri erkek iki çocuk sahibi Kırşehirli bir esmer adamın hikayesidir bu.

Ya çocuğunun ayakkabısı eskimiştir ya karısının suratı elektrik faturasıyla ters orantılı hareketler sergiliyordur. Belki okul, spor parası istemiştir, belki beden eğitimi için eşofman lazımdır.

Cumartesi günleri şehre gelen Yozgatlı bir pazarcının elinde kalan son yakalı ve çizgili penyeyi 8 liraya değil de 6 liraya almış olmak dolmuşa binilebilecek bir gün daha demektir.Çünkü kahverengi deri görünümlü kauçuk ayakkabılarının topuk kısmında 5 kuruş büyüklüğünde yırtıklar vardır ve Kırşehir 4 mevsim güneşli bir kent değildir.

Ankara'da bir babası vardır, belki 2 sene olmuştur görmeyeli...
Babasının yarım kalmış hayallerinin 1.67 boyundaki tezahürüdür belki.
Eve gittiği her akşam bir öncekinden iyi ya da kötü değildir, zira lanet bir aynılık söz konusudur artık. Her gün aynı cümleleri defalarca kullanır, ''Teşekkür ederim iyi günler''
Oysa günler hiç iyi değildir.
Eyvah saat 16:00 olmuş!

Haftasonu iznini patronunun masasına bırakıp bugün üç saat erken çıkacaktır. Zira hayatındaki sıradanlığı parçalayabildiği tek gün bugündür.
Kahveden içeri adımını atar atmaz gözüne bir yer kestirir, gider oturur.
İlk onbirler sayılıyor, hoca yeni transferi yine ilk onbire almamış.
Eyvah yine rutin!
Olsun onun tekerrürü en sıradışından daha sıradışı.
Kadrolar sayılıyor, kafada takım oynatılıyor, çimlere bakılıyor, tribün beş yahut altı saniye gösteriliyor. Alkış kopuyor.
İstiklal marşı okunuyor, tüm kahve ayağa kalkıyor.
Marş bitiyor, yanı başındaki adam ''Bu sene de çektirecekler bize, karıyla dövüşüp de geldim'' diyor.
Sohbet başlıyor. İşte o an farklı bir an.
Yaşamın ona biçtiği kefeni yırtıp atıyor, bentleri yıkıyor çağlıyor.
Oysa sadece kel bir adamla konuşuyor.
Bir iki üç dört beş altı ve Jaja vurdu yedi oldu.
Yeni transfer Jaja oyuna girdi. Sol ayağıyla Neşet Ertaş'dan ''Zor imiş meğer''i bile şelpeyle çalar bu adam.
Yedi gol görüyor Vatandaş Hüseyin.
Belki akşam elektrik faturası yine yüzleri düşürecek belki komşudan alınan borç geri ödenemeyecek.
Belki de Nokia polifonik telefon her kısa mesaj sesi verdiğinde onulmaz bir telaş kaplayacak Hüseyin'i ama şu an kral O... Padişah O... Kahveden eve yürürken 1.67 değil 1.95 O...
Sanki dozerleri birbirine vurup kunduzları kurtaran bir orman cini o.
Jaja vurdu ''7'' oldu.
Bilmem, Hüseyin kaç kez bu kadar mutlu oldu. 



                                                          -2-
Aralarından ot bitmiş arnavut kaldırımı yollardan geçerek vardı evine Vatandaş Hüseyin.Tam 25 dakikadır yürüyordu. Ala suratında kaybolacak kadar kızarmıştı gözleri.
Bugün bugün ayın yirmiüçü. Acaba beyaz zarfın içindeki 950 lira bu ayın hangi gününde verilecek Hüseyin'e? Acaba geçen hafta kaldığı mesainin parasını alabilecek mi?
Kahretsin! Yine dalıverdi hesaplara kaçırdı evin sapağını Hüseyin.Öyle ya sapaklardaki evler Hüseyinler için yapılır. Aslında kiranın üzerine üçbeş bir şeyler koyup Toki'den ev almak var ama Hüseyin'in maaşı kiranın üzerine konulan üç beş bir şeyden ibaret zaten.
Kırmızı yağlı boyalı kapıyı eliyle itiyor Hüseyin, ''Aman be birader ne yaptın!''
Bakkalın pasları saklamak için kırmızıya boyadığı kapısında Hüseyin'in parmak izleri...
Ceketinin sağ cebinden bozuk paraları çıkarıp koyuyor masanın üstüne Hüseyin. Alıyor iki ekmeğini, koyuluyor sapaklardaki evinin yollarına...
İki ekmek yeter, zaten Hüseyin bu akşam erken uyuyacak, kahvaltıyı da bayat ekmeklerden yaptığı tostla yapacak.
Apartmanın kahverengi kapısının kırık camları zaten şekli şemali olmayan giriş merdivenlerini daha da çirkinleştirirken Hüseyin adımlarını hızlandırıyor.
Ekmekleri uzatıyor kapıdan karısına, çocuğu yapışıyor paçasına.''Eti Puf''
Tamam diyor Hüseyin, arkasını dönüyor karısı koluna yapışıyor bu sefer de, ''Bana bak adam, bu akşam da maça dalar faturayı unutursan yemin olsun almam seni yatağa''
Tamam diyor Hüseyin merdivenleri ikişer üçer atlayıp adım aralığını iki katına çıkarıp yürümeye başlıyor. Daha hızlı daha hızlı derken kahveye vardığında saman sarısı gömleğinin arkasında bir renk çeşitliliği oluyor. Ceketi çıkartsa sırtını görecekler, çıkartmasa yanacak. ''Aman'' diyor ''boşver.'' Bu hafta da kazanırsak ilk ikiyi garantileriz.'Ah ulan Babel bir bize oynadın.''
Kahvede hala unutulmamış Liverpool maçı, önümüzdeki sezon Real çıkarsa yeneriz de Barça'ya dışarıda zorlanırız diye düşünüyor yanıbaşındaki yeşil papaklı adam.
Hüseyin itiraz ediyor, Yattara form tutarsa Nou Camp'ta madara ederiz onları.
Maç başlıyor, istiklal marşında yine ayakta tüm kahve. Çay içecek mi Hüseyin acaba ? İçerse Eti Puf alamayacak. Maça vereceği para da var. Neyse çay evde de var.
Gol gol gol gol.
''Bak işte yaklaşıyor fırtına'' pankartı takılıyor gözüne, gülümsüyor Hüseyin.
Devre arası oluyor, ikinci yarıya çok hızlı başlıyor Trabzonspor.
Maç bitiyor.Trabzonspor 3 Gençlerbirliği 1
Yarın Kırşehirli Fenerbahçeli arkadaşlarına anlatacaklarını düşünüyor Hüseyin, rakip kaleci olmasa maç çift hanelere taşınırdı.
Bu sezon bir farklılık var sanki, acaba o sezon bu sezon mu ? Yok olmaz herhalde.
Kalkıyor Hüseyin kahveden evine doğru yola çıkıyor.Yine o lanet apartmanın lanet kapısına geliyor.
Şampiyonlar ligi finalinde kaldırılan kupa hayalini 'save'leyip en ücra köşesine saklıyor zihninin.
Kapıyı açıyor sarı röfleleri, pembe yazmasının altından görünen kadın.
''Yine olmadı değil mi'' diyor.
''Yok bu sefer oldu üç tane attık'' diyor Hüseyin.
''Oldu o zaman sen Yattara'yla salonda yatarsın bu akşam'' diyor röfleli kadın.
Faturalar yine unutuldu.
Zaten beraber yatsak ne olacaktı diye düşünüyor Hüseyin, çocuğunun yanına gidiyor. Aç diyor benim ''façe''yi.
Klavyedeki harfleri yumruklarcasına basıyor harflere.
''Öyle Güzel ki İsyanın En Güzel Düzenin Yüzü Düştü''




                                                -3-
''Biliyor musun formaya çok para harcadım, hiç aradığımı bulamadım.'' dedi Ünal.
Anlatmak istiyordu, içinde tutmaktan yorulmuştu. Bugün Vatandaş Hüseyin'in ölümünün 25. yıldönümü idi. Peki Ünal hangi formayı arıyordu? Hangi kumaştan yapılmış hangi boyayla boyanmıştı?
Ünal karısını karşısına aldı, oğlu Hüseyin Onur'u kucağına. Gözleri dolu doluydu, güçsüz durmaması gerekiyordu.
''Biliyor musun'' dedi ''Seni ne kadar sevdiğimi''
''Biliyorum, hayatım'' dedi kızıl saçlı karısı, masmavi gözlü çocuğu hiç bir şey anlamıyordu.
''Bok biliyorsun'' dedi Hüseyin.
Sınıf öğretmenimiz Akîf Bey vardı. Çocuğu Semih de bizim sınıfta okurdu. Saçları hep bizimkinden daha güzeldi. Kıyafetleri daha güzeldi, daha zekiydi, daha yakışıklıydı.
Bir gün beden eğitimi dersine getirdiği manifatura poşetinin içinden bir paket çıkardı.''Bakın'' dedi bize. Babam Ankara'ya gitti benim için aldı.
Babası Ankara'ya gitmiş bir Fenerbahçe forması almış ona.
Sonraki günlerde neredeyse bütün sınıf beden dersine formayla geldi.Ben babama dahi söyleyemedim.
Biliyordum, alamayacak üzülecekti. Üzülmesini istemedim.
Bir gün beden dersi çıkışı Semih geldi yanıma, artık sınıf takımında oynayamayacağımı söyledi. Sebebini sormadım. Sebebi belliydi. İtiraz da etmedim, bir şey değişmeyecekti.
Eve girdim çantamı beyaz yağlı boyalı mutfak kapısının önüne bıraktım odama geçtim. Solmuş gül desenli yorganımı çektim kafama yorulana kadar ağladım.
Uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda babam yanımdaydı, elinde siyah bir poşet vardı. Hiç bir şey söylemedi sarıldı öptü kokladı gitti.
Zaman geçti, bir beden dersi daha geldi çattı. Öğle arasında 2/B ile sınıf maçı vardı. Okula gitmek istemiyordum. Yapacak bir şey yoktu.
Güç bela gittim okula, ben oldum olası hasta olmayı beceremem zaten.
Öğleden sonraki ilk ders bedendi ve biz eşofmanlarımızı öğle arası giyerdik.
Öğleden önceki son dersin son on dakikası kapı çaldı. Babam geldi, öğretmenimden izin istedi. Beni aldı. Kapıya çıkardı.
Siyah poşetten bordo mavi bir forma çıkardı. Yün ipten örülmüştü. İşte o zaman anladım annemin beni neden mutfağa sokmadığını, arkasına kumaş boyasıyla ''61 YATTARA'' yazmıştı.
Babam formayı kolumun altına verdi. ''Bu akşam kazanacağız sana söz.'' dedi.
2/B'ye yenildik. Beni de oynatmadılar ama artık bir önemi yoktu. Sonraki haftalarda ben oynadım Semih oynayamadı. Kırşehir kışlarında yün forması
olan tek çocuk bendim...
O forma var ya; işte onu nasıl sevdiysem seni de öyle seviyorum. Anladın mı şimdi..?
O akşam kazandık Galatasaray'ı Trabzon'da eski adıyla Avni Aker'de yendik.Hem de 2-0!





                                                            -4-

Duvarlarda birilerinin isimleri yazıyor.
Hüseyin'in adı ise kimlikte dahi silik.
Her şey kötü gidiyor gibi.Bu gayet sıradan.
Bir şey iyi gidiyor sanki.İşte bu sıradışı.
Trabzonspor iyi gidiyor.Hüseyin ''maşallah'' demeye korkuyor.
Zira maşallah dediği 40 gün yaşamıyor.
Bugün işe gitmemiş,canı sıkkın gibi.
Cebindeki son parayı alkole yatıracaktı,evde bırakmış.
Eve gidemiyor.Sevmediği bir kadınla tartışmış.
Dün çocuğuna tokat atmış Hüseyin.
Nasıl olur, Ünal'a nasıl vurur, tutunacak iki dalı varsa birisi Ünal.
''Sen de abartmışsın kardeşim,el kadar çocuk dövülür mü'' dedi abisi.
Abisi yanıbaşındaydı, Hüseyin farkına bile varmamıştı.
Başı ellerinin arasında ufacık kalmıştı.
Daha da sıkarak bu işkenceyi noktalamak istiyordu.
öyle ya ölümün böylesi yakışır Hüseyin'e.
Saçma.
''Bak'' dedi Abi Hasan.
''Karını tersledin,Ünal'ı dövdün, benim yüzüme bakacaksın.Biz senden hep utanmak
zorunda mıyız? Olmayacak mısın sen? Hiç bir şeyi beceremeyecek misin?''
''Becerdiğim şeyler var'' diyecekti ki Hüseyin abisi lafı ağzına tıktı.
''Kes!!'' bana martaval okuma, ben senin ruhunu bilirim. Ama şunu da görüyorum ki üzgünsün.
''Hatanın farkına varmış gibisin''
...
''Konuş bir şeyler söyle''
Hüseyin öyle bir çekti ki içini zannedersin ki dünyayı sırtında taşıyor.
Hani derler ya derdim dağlardan büyük, Hüseyin'in derdinin yanından geçecek dağ yok.
''Abi'' dedi.
''Nasıl olur, iki golümüz verilmedi''
Hasan şaşırdı.
''Olum sen salaksın'' dedi.''Senden de bir bok olmayacak tuttuğun takımdan da''
Hüseyin'in ufak gözleri yüzünün yarısını kapladı.
Hasan'ın suratı kıpkırmızıydı.
Hüseyin öz abisine öyle bir tokat patlattı ki tarifi ne mümkün.
''İstediğim kadını sevmeme izin vermediniz, istediğim adam olmama da, Trabzonspor'a tek
kelime ettirtmem!!!'' dedi.
Abisinin başı öne eğikti.
Uzun bir sessizlik oldu.
Yanılıyorsun sessizlik değil bu, utancın sesi
''Ben Ünal'ı dövmedim,tokat attım, hatalıydım.Elli kere söyledim maç oynanırken televizyonun
önünden geçme diye,onun yüzünden kazanamadık.''
Hüseyin hep böyledir.
Trabzonspor kaybetmişse bu Trabzonspor dışında herkesin suçudur.
Atak esnasında nefes almaz Hüseyin, ekranın önünde dolaşmak ne demek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.