Deli gibi okumak istiyorum, rüyalarıma giriyor.Çok uzun zamandır bir şeyi böylesine delice
istememiştim.Yedi liram yok.İşte bu yüzden okuyamadım.Yani hayalimle aramda yedi lira var.
Evsahibim olacak zırcahil köylü köpeğine yedi lira eksik versem hayalim ellerimde olacaktı.
Kitapçıda her gün 15er dakikadan tam bir haftada okudum onu, evet elde ettim.Deli gibi isti-
yordum.Benden kaçamadı, üç gün bir kitapçıda iki gün bir kitapçıda 2 gün ise diğer kitapçıda
okudum.Her gün aynı kitapçıya gidemiyordum, uyarı alırsam intihar edebilirdim.
Benden korkmalısınız, Ben Atıf Baygiden 23 yaşımda tüm dünyayı aldattım
12 Şubat 2015 Perşembe
9 Şubat 2015 Pazartesi
Büyük Yazarın Öyküsü/1
Büyük yazar o gün parasını düşürdü. Son parasını yere düşürdüğünü biliyordu.
Almamaya karar verdi, parayı almak sadece parayı almak değildi.
Tüm dünyaya rezil olabilirdi, tüm dünya ona gülebilirdi.
Büyük yazar, kalemşah, o Atıf Baygiden.
Parayı çiğnedi, üstünden defalarca geçti, o artık para değildi.
Tüm dünya bir karışlık kağıt parçası olmuş, büyük yazara saldırıyordu.
Araplar, acemler, çingeneler ve irlandalılar ve hatta belki almanlar.
Herkes çığlık çığlığa bağırıyordu. ''Al al al al''
Büyük yazarın sırtında yaşamış tüm iyi yazarların yükü vardı.
Sırtındaki çatlakları bu görünmeyen çuvala bağlıyordu.
Paradan olabildiğince uzaklaştı, ellerini kumaş pantolonunun cebine soktu.
Önce bir adım attı ardından bir daha, adım aralıkları sıklaştı.
Bu koşmak bu basbaya koşmaktı.Paraya koşuyordu.
Büyük yazar dünyanın en hızlı büyük yazarıydı.
Paraya yaklaşırken yavaşladı, muazzam şekilde sıçradı ve kağıdın üstüne düştü.
İki ayağıyla kağıdı ezdi, sonra bir adım uzaklaşıp üstüne tükürdü.
İşte tüm dünyanın gözü önünde tüm dünyayı becermişti.
Atıf Baygiden bir kere daha kazanıyor, gazeteler bu şanlı zaferden aylarca bahsedecek.
Halk çıldırmış gibi, yaşamış tüm iyi yazarların ruhu çıldırmış.
Atıf ruhların omuzunda ilerliyor.
Omuzlardan iniyor, iki adım atıp yendiği, hayır hayır içinden geçtiği parayı alıyor.
Cebine koyuyor.Büyük yazarın merhameti gazabını aşıyor.
Ne zafer ama...
Almamaya karar verdi, parayı almak sadece parayı almak değildi.
Tüm dünyaya rezil olabilirdi, tüm dünya ona gülebilirdi.
Büyük yazar, kalemşah, o Atıf Baygiden.
Parayı çiğnedi, üstünden defalarca geçti, o artık para değildi.
Tüm dünya bir karışlık kağıt parçası olmuş, büyük yazara saldırıyordu.
Araplar, acemler, çingeneler ve irlandalılar ve hatta belki almanlar.
Herkes çığlık çığlığa bağırıyordu. ''Al al al al''
Büyük yazarın sırtında yaşamış tüm iyi yazarların yükü vardı.
Sırtındaki çatlakları bu görünmeyen çuvala bağlıyordu.
Paradan olabildiğince uzaklaştı, ellerini kumaş pantolonunun cebine soktu.
Önce bir adım attı ardından bir daha, adım aralıkları sıklaştı.
Bu koşmak bu basbaya koşmaktı.Paraya koşuyordu.
Büyük yazar dünyanın en hızlı büyük yazarıydı.
Paraya yaklaşırken yavaşladı, muazzam şekilde sıçradı ve kağıdın üstüne düştü.
İki ayağıyla kağıdı ezdi, sonra bir adım uzaklaşıp üstüne tükürdü.
İşte tüm dünyanın gözü önünde tüm dünyayı becermişti.
Atıf Baygiden bir kere daha kazanıyor, gazeteler bu şanlı zaferden aylarca bahsedecek.
Halk çıldırmış gibi, yaşamış tüm iyi yazarların ruhu çıldırmış.
Atıf ruhların omuzunda ilerliyor.
Omuzlardan iniyor, iki adım atıp yendiği, hayır hayır içinden geçtiği parayı alıyor.
Cebine koyuyor.Büyük yazarın merhameti gazabını aşıyor.
Ne zafer ama...
2 Şubat 2015 Pazartesi
Kara Kaplumbağa
Zamanın var olmadığı zamanların birinde, olmayan bir kaplumbağa varmış.
Olmayan bir dünyanın, olmayan kaplumbağası.
Olmamanın kitabını yazarmış, şayet var edecek olmasa.
Belinden bağlıymış çürümüş bir iple, kim bağlamış bilinmez.
İpini severmiş kaplumbağa, ipsizlik nedir bilmez.
Yüz yıl aynı yerde durmuş,durmuş da ses et etmemiş.
Taşlar taşlığından utanmış
Taşlar taşlığından utanmış
Kayalar sıkıntısından yarılmış, toprak havaya karışmış
Dereler kurumuş, kuru çağanlar su tutmuş.
Ala toprak yosun tutmuş, sulak toprak kurak olmuş.
Kaplumbağa hiç kımıldamamış.Kim bağlamış bilinmez.
Günün birinde ipi gevşeyivermiş, bir korku sarmış kaplumbağayı.
Bu korku özgürlük korkusu, hiç bir şeye benzemezmiş.
İlk defa o gün kımıldamış yerinden, yiyivermiş taşları.
Yüz yıllık dostlukları atıvermiş ağzına.
Dostluk yemiş, taş yemiş, yosun yemiş.
Şişivermiş işkembesi,sıkar olmuş ipinin ilmiği
Oh deyiverecekmiş diyememiş, ip öyle sıkmış ki nefesi kesilmiş.
Koca kayanın sesi duyulmuş, yahut duyulmamış kim bilir.
Zamanın olmadığı zamanlarda olmayan bir kayanın sesi.
Elbette konuşur kayalar, belinden bağlı kaplumbağaların diyarında.
''İpi belinde kaplumbağa,
Kurtulsa koşacak belki.
Özgür bir kaplumbağa neşesinde
Bağlı taşların hızında.
İpsiz dünya ne mümkün,
Özgürlük sarmış her yanı
Kopmak kolay değil,
Taşlar için bile.''
Özgürlük korkunun ardında demişlerdi bir vakitler, korku da özgürlüğün ardındaymış.
Bu sarmalın tam ortasında kara kabuklu kaplumbağa yaşarmış.
Olmayan bir iple asmış kendini, göbek deliğinden tavana.
Koca kayanın sesi duyulmuş bir daha;
''Kara kara taşların ortası
Kara kaplumbağanın yuvası
Bu apaçık delilik
Taşlar koşuyor.''
Taşların koştuğu yerlerde kaplumbağalar ölmüş, kaplumbağa koşarmış da ah şu ipler olmasa...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)