2 Şubat 2015 Pazartesi

Kara Kaplumbağa

Zamanın var olmadığı zamanların birinde, olmayan bir kaplumbağa varmış.
Olmayan bir dünyanın, olmayan kaplumbağası.
Olmamanın kitabını yazarmış, şayet var edecek olmasa.


Belinden bağlıymış çürümüş bir iple, kim bağlamış bilinmez.
İpini severmiş kaplumbağa, ipsizlik nedir bilmez.
Yüz yıl aynı yerde durmuş,durmuş da ses et etmemiş.
Taşlar taşlığından utanmış
Kayalar sıkıntısından yarılmış, toprak havaya karışmış
Dereler kurumuş, kuru çağanlar su tutmuş.
Ala toprak yosun tutmuş, sulak toprak kurak olmuş.
Kaplumbağa hiç kımıldamamış.Kim bağlamış bilinmez.


Günün birinde ipi gevşeyivermiş, bir korku sarmış kaplumbağayı.
Bu korku özgürlük korkusu, hiç bir şeye benzemezmiş.
İlk defa o gün kımıldamış yerinden, yiyivermiş taşları.
Yüz yıllık dostlukları atıvermiş ağzına.
Dostluk yemiş, taş yemiş, yosun yemiş.
Şişivermiş işkembesi,sıkar olmuş ipinin ilmiği
Oh deyiverecekmiş diyememiş, ip öyle sıkmış ki nefesi kesilmiş.


Koca kayanın sesi duyulmuş, yahut duyulmamış kim bilir.
Zamanın olmadığı zamanlarda olmayan bir kayanın sesi.
Elbette konuşur kayalar, belinden bağlı kaplumbağaların diyarında.


''İpi belinde kaplumbağa,
Kurtulsa koşacak belki.
Özgür bir kaplumbağa neşesinde
Bağlı taşların hızında.


İpsiz dünya ne mümkün,
Özgürlük sarmış her yanı
Kopmak kolay değil,
Taşlar için bile.''

Özgürlük korkunun ardında demişlerdi bir vakitler, korku da özgürlüğün ardındaymış.
Bu sarmalın tam ortasında kara kabuklu kaplumbağa yaşarmış.
Olmayan bir iple asmış kendini, göbek deliğinden tavana.


Koca kayanın sesi duyulmuş bir daha;


''Kara kara taşların ortası
Kara kaplumbağanın yuvası
Bu apaçık delilik
Taşlar koşuyor.''

Taşların koştuğu yerlerde kaplumbağalar ölmüş, kaplumbağa koşarmış da ah şu ipler olmasa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.