4 Kasım 2013 Pazartesi
Çi-Çi'nin Öyküsü/1
Hava yağmurlu,
Bir yerlerde ateş sönmüş,is kokusu var.
Bu iyi değil,uğursuzluk sayılır.
Çi-Çi çadırdan içeri seri adımlarla giriyor, kardeşi Ho-han'ın yüzü toprak karası.
Ulular sessiz,toylar daha sessiz.
Bir ölüm sessizliği var,henüz ölüm yokken ortada.
Yanılıyorsun, bu matem sessizliği değil, utancın sesi.
Ho-Han kararını vermiş,meclisi eteklerden kafasını kaldıramıyor.
Akşam bastırdı,güneş siperine çekildi.
Yağmur sonrası toprak kokusu var, bir de uzun saçlı bir asyalı.
Kafasını yerden kaldıramıyor, yüzü yok gibi.
Oysa utanmak denemekten değil,durmaktan doğmalı.
Sessizliği bölecek bir ses bekliyorum,gelmiyor.
En kara anda doğacak bir güneş olmalı, yahut bir koyun inmeli gökten.
Tanrı bir işaret vermeli.
Mümkünü yok.Tanrılar işaretlerle vakit kaybetmez.
O kadar durgun ki her şey,bir çocuk çığlığı dahi dünyayı değiştirebilir.
Dünya sarı mıdır acaba?
Dümdüz ve sarı, sanmıyorum.Bir yerlerde hala ağaç olmalı.
Kalk!!! diye bağırdı bir aksakallı.
Yüzü yalaz karası,sakalı ak bir bozkır tavşanı.
Şimdi dedi,sevenlerini yanına al bir de bu kitabı.
Fergana vadisinin tüm ganimetlerini atlara yükle ve doğuya doğru koyul.
Güneşin kaşlarını çattığı yerde duracaksın.Orası senin yurdundur.
Yurdun sana rehber olsun.
Çi-çi'nin ardına o gece 1517 er düştü.
Günler sonra iki çıplak tepenin ardında batmaya yüz tutmuş güneşi gördüler.
''İşte yurt burasıdır'' dedi Çi-Çi
Peki rehber nerede?
Ya ganimetler nasıl korunacak?
Bir duvar örmek lazımdır.
''Arbuz'' diye bağırdı Çi-Çi,
Arbuz koşar ayak geldi.
''Sen'' dedi Çi-Çi, ''Bıldır Rum diyarındaydın, ne gördün ne öğrendin?''
''Kadın gördüm,şarap gördüm,kısa saçlı alpler gördüm'' dedi Arbuz.
''Ya duvar? Duvar görmedin mi?''dedi Çi-Çi
Arbuz atıldı, ''Devasa duvarlar gördüm,fetihsiz kaleler gördüm.Ersiz ordular,başsız bacaklar gördüm.''
''Öyleyse'' dedi Çi-Çi buraya onlardan yapacaksın.
Arbuz kafasını onaylar manada aşağı yukarı salladı.''Emir olur'' dedi.Geldiğinden daha hızlı koşarak döndü.
Arbuz evet dedi,demesine ama görmek demek bilmek demek değildi ki.
Bir duvar örmek ne kadar zor olabilir.
Otağlar kuruldu,avlar pişirildi.
Artık burası Çi-Çi'ye yurt oldu.
Erleri gürbüzleşecek,avları sersemleşecek,yağısı korkacak.
Zaman Çi-Çi'ye katip olacak.
Zaman geçiyor,günler birbirini kovalıyordu, duvar yükseliyordu.
Arbuz bu işi iyi beceriyordu.
Şayet Tanrı'yı yaratırken seyretse,pek ala insan yaratabilirdi.
Her bir yandan demir sesleri geliyor.Demirciler öyle vuruyor ki demire,duyan çağan sanır.
Tahtalar yumruklanıyor,koyunlar boğazlanıyor.
Dutarın tellerine daha da sert vuruluyor.
Çadırın önünde bir karmaşa var.
Çi-Çi eğri kılıcının kabzasından sıkıca kavrıyor dışarı atılıyor.
Telaş yersizmiş,gelenler Part ülkesinden iki rahip.
Partlar Yüe-Çi'lerle savaş halindeler.
Güçlü Yüe-çi okçularına karşı ağır zırhlı birlikleri ağır yenilgiler alıyor.
Çi-Çi'nin çadırına giriyorlar.
Rahiplerden kel ve nispeten daha çirkin olanı konuşmaya başlıyor.
Yardım istiyor.
Çi-Çi'nin ordusu henüz güçlü değil.
Ve fakat yardım isteyecek kadar güçsüzler de var.
Pekala diyor Çi-Çi.
Sizi korurum.
Kardeşim Ho-Han ırkına ihanet etti.
Çinlilerle işbirliği yaptı.
Topraklarımızı, kadınlarımızı, hayvanlarımızı bölüştü.
Ben sizi koruyacağım,sizin çocuklarınız ve kadınlarınıza dokunamayacaklar.
Ama önce duvarımın inşasını bitirmeliyim.
Çi-Çi rahipleri de yanına aldı, Arbuz'un yanına vardı.
Duvar yükseliyordu ve fakat bu ziyadesiyle yavaş oluyordu.
Bozkırda yavaş olmak ölümü çağırmak demektir.
Rahipler aralarında fısırdaştılar.
Al suratları kırmızı kaftanlarının arasından güçlükle seçiliyordu.
''Biz de sana yardım edeceğiz'' dediler.
Sana kale yapımını bilen askerler göndereceğiz.
Çi-Çi düşündü,mantıklı buldu.
Aradan bir hafta geçmeden yüz kadar kırmızı pelerinli kalkanlı adam Çi-Çi'nin ülkesine geldi.
Hiç Part askerine benzemiyorlardı, Hun olamayacak kadar da iri yarıydılar.
Dillerinden de pek bir şey anlaşılmıyordu.
Ve fakat; duvar işinden anladıkları belgindi.
Peki ama kimdi bu kırmızı adamlar?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.