Sanırım kayboldum, yaklaşık 2 gündür bir köye rastlayamadım.Hava gittikçe soğuyor.Çantamdaki bordo poları giymekle giymemek arasında kaldım.
Şayet erken giyersem ileride üşüyebilirim.
Alaca bir tepenin ardı belirsiz mavi,
Belki gök belki deniz,
Belgin bir şeyler var belki,
Belki bir kara arbuz.
Ne zaman yalın toprakta yalnız gezsem bir uygur masalının öznesi gibi hissederim kendimi,
Ama öyle gizli olanından değil, birinci tekil şahsın tillahı gibi.
Şu yalnızlık ne garip şey, insan yoksun olduğunu özler derler.
Yalnız kalmayı bunun dışında tutmak gerek.
En sevgililer dahi, yalnızlıkla aldatılmak durumundadır.
Arıl kişiler tepelerin ardında kalır
Yağız bir tayın nalında maşuk
İnsana yılkı olmak ar verir
Olmasın bir deli aşık
Bugün şunu anladım ki zaman makinesi bir hayal değil, bizzat insanın kendisi zaman makinesi.
Gün geçmeyegörsün, değiştirmek ardına düşüyor.
Yalnız kalan insan yalın kalan insandır, yalınlık temizliktir, temiz insan kam insandır.
Birisi geçmişe dönecekse o da kamdır.
Gelecek pek de hoş değil gibi,oysa geçmiş inanın bana güzeldir.
Geçmiş pek tabii kutsanmalıdır, zira sahip olduğumuz tek şey geçmişlerimiz.
Gelecek muallak şimdi yok bile. Oysa geçmiş öyle mi?
Oyun hamuru gibi,evir çevir bük parçala.
Kutsa kutsayabildiğin kadar.
Yanlışı sevmek ne güzel şey.
Ne diyordu Atilla İlhan;
''Kızıl demirden bir ünlem,
Salınması yangın yalazı
Korkmasam öpmeye, eğilsem
Dişleri elektrik kırmızı''
Şu şiiri Tuncel Kurtiz'den dinleyememiş olmanın verdiği acı hep daim kalacak bende.
Oysa zaman düştü bile ardımıza.
Belki de okumuştur kim bilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.