Bu ay geçen aylardan biraz farklı. Geçen ay ise yaşadığım en
farklı aydı. Tam dört gardolap sıparişi aldım. Bunlardan ikitanesini gürgen ağacından yapmam gerekti. Gürgen ağacı
sütü bol bir ağaçtır. Kokusu insanın üstüne bir sindi mi konu
komşu mahalleye orman indi sanır. Gürgen ağacını bu
sebepten pek sevmem. Bir marangozun odun kokması kadar
sinir bozucu ne olabilir ki? Bir balığın balık kokması mı,
sanmam marangoz hala daha sinir bozucu. Çilek kokusu pek
hoştur, bunu hiç çileğe sordunuz mu? Yıldırımlar kendi
sesinden korkmaz mı sanırsınız? Işık sırf bu yüzden hızından
şikayetçidir. Şu güzel gökyüzü mavi kusuyordur, şu beyaz
bulutlar kimin boku sanıyorsunuz? Ben bir marangozum,
ellerim gürgen kokar. Hem gürgen hem maun hem istiriç
kokar. O istiriçler yok mu o istiriçler, sırf marangoza eziyet
olsun diye küçük küçük bin dal verir. Kavak öyle midir peki,
hayır kavak vefalı ağaçtır. Bizim aramızda çok söylenen bir
efsaneye göre kavak ağaçları evvelki dünyada
marangozlarmış. O sebepten biz fukaraları hiç yormazlar.
İstiriçler evvelki dünyada belki fahişe belki zabıtaydılar.
Yaşım 60 oldu. Her yıl 8 yılım bir köpek yaşına denk gelir. O
sebepten 7.5 yaşındayım. İnsan otuzunda doğar derler o
sebepten otuzuma geçen hafta bastım. Her yıl 5 yıl
eziyetinde yaşadım o sebepten de 300 yaşındayım. Hem
kargayım hem kelebek. İnsan bir tane değil ki yaş hesabı bir
tane olsun. Son maun gardolap siparişini veren sarışın belki
sizin hesabınıza göre 50 yaşındadır, ama benim hesabıma
göre 18’inde bir ceylan. Bir gardolap 5000 liradır, kadın bana
7500 lira verdi. Ne iyi kadın değil mi? Hayır iyi değil, ben de
pek iyi sayılmam belki ama benim iyi olma şansım yoktu. 50
yıldır marangozum, evvel kozalak oymakla başladım. Sonra
yakmalık kütüklerden arabalar yaptım. İlk yaptığım araba
için babamdan yediğim dayağı ne siz sorun ne ben diyeyim.
Dayak kar etmedi, daha çok araba oydum. Belki bin araba
oymuşumdur. Hala nasıl oynanılır bilmem. Bir oğlum var
haftada bir kere döverim. Oğlum da arabayla oynamayı
bilmez. Oyun çocuklar içindir. Yoksul, ihtiyar doğar, zengin
bebeyken gömülür. Tam 50 yıldır oyarım tahtayı, kütüğü
belki kozalağı. Tam 50 yıldır satarım, siz susuzluktan ölen
kuyucunun hikayesini duydunuz mu? Duymamışsınızdır,
çünkü şimdi uydurdum. Ama elbet suyun tadını bilmeyen bir
kuyucu yaşamıştır bu bok çukurunda.
Bu ay diğer aylardan farklı demiştim ya size, bu ay bir karar
aldım. Bugünden başlayıp öldüğüm güne kadar her gün
aralıksız çalışacağım. Yüzlerce gardolap binlerce araba
yapacağım. Onlarca karyola oyacağım en güzel ağaçlardan.
Gece gündüz çalışıp yaşamış en büyük marangoz olacağım.
Gürgen kokusunu, orospu istiriçi bile severim belki o zaman.
Düşünsene kulunu sevmeyen tanrı, ne komik olurdu.
Sarışından bahsediyordum, adı Leyla Hanım. Kendisi
dünyadaki en Leyla Hanım insan olabilir. İlk satmadığım
gardolap onunki olacak. Öyle özendim ki onun sıparişine.
Kırk diyarda tellal çıksa, arap şeyhinden fars şahına tüm
marangozlar birleşse bu gardolabın yanından geçemez.
Köroğlu’nun Kırat’ı, İmam Ali’nin Düldül’ü hem de Güzel
Hızır’ın Bozat’ı neyse benim için de bu gardolap odur.
Karımdan yakınım oğlumdan güzelimdir. Bugünü cenk günü
ilan ediyorum, odun düşmanlarına savaş açıyorum. Elleri
parçalanmış marangoz kardeşlerim için, evvelki dünyada
yoksulluktan kırılan tüm kavak ağaçları için. İşte ben hem
herkesim hem hiç kimse. İşte ben marangoz Hüseyin, Kara
Fiseyin, Teber Hüseyin. Alayınıza hem de paşanıza beyinize
meydan okuyorum. Kuşanın gelin Derviş’in kılıcını, binin de
gelin Hızır Paşa küheylanına. Burada dimdik durup güzel
gardolabımla cenge duracağım karşınızda. Haydi bre
korkaklar!
Çocuğumu bile görmedim, karımı bile koklamadan geçti
bunca zaman sarı kahpeyi, bin kocalı avradı bekliyorum.
Gelin hadi gelin de alın güzelimi benden. O zaman kuşanıp
da silahımı çıkmam mı dağlara İnce Memed gibi. Hem de en
güzelinden fişeği sardı mı belime Köroğlu bile kıskanır,
kıskanır da koca dudaklarını ısıra ısıra kanatır. Bugün
gelecek, bugün gelecek de alacak güzelimi maun kokulumu
benden. İşte o geldiğinde satmıyorum ulan Leyla Hanım
diyeceğim. Gözünün önünde asacağım ceketimi mintanımı
içine. Telefon etti 2 saate burada olacakmış. Biz senin yazıcı
meleğin miyiz be orospu, be sarı kaltak! Güzel bir hazırlık
yapıvereyim. Gidip de kendime en güzel mintanı alayım.
Dünya güzeli dolaba dünya güzeli mintanlar hem de
devekuşu tüyünden atkılar asayım.
En güzel atkıları, en pahalı satan yerden alacağım. Bir
başkasında daha ucuzunu görsem dahi, o camekanlı, 2 katlı
cehennem siyahı dükkandan alacağım. Varmamla dükkana
en güzel mintanla en cafcaflı atkıyı aldım. Belki 2 gardolap
parası verdim ama değdi doğrusu. Şunu hele bir asayım
dünya güzelime de Caniklerden Toroslara ağaçlar ağlasın
keyfinden. Şu telefon boku da insana huzur vermiyor. En
keyifli anında adamın sigortalarını attırıyor.Yine de açmak
lazım hele tanımadık numaraysa hepten açmak lazım.
Hayrola acaba?
– Hüseyin abi, senin dükkanda ne var ne yoksa memurlar
aldı götürdü. Dükkan sahibi haciz getirmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.