4 Nisan 2022 Pazartesi

Kapı

 Dünyada kalan son insan olabilirdi, belki de dünyaya gelen ilk insandı. Ölmemişti, belki de ölümsüzdü. Ölümsüz olup olmadığını öğrenmek istiyordu, yolu belliydi. Bir keresinde öğrenmenin epey yakınına yaklaşmıştı. 4 numara adını verdiği karenin tavanında bir kanca vardı, duvar köşelerinden biten ısırganları incelterek yaptığı ipi oraya kadar uzatabiliyordu. Eğer ölürse dünyada kalan son insan ölmüş olacaktı, belki de dünyaya gelen ilk insan da ölmüş olacaktı. 4 numara insanlığın başlayıp bittiği yer olacaktı, çünkü gözünü 4 numarada açmıştı. 4 numara onun için her şeydi.

 

20 yıldır 16 kareden oluşan bu odada yaşıyordu. Her bir kareye bir numara vermişti, mesela 12 numaraya tuvaletini yapıyordu, 8 numarada yemeğini yiyordu, 13 numarada tanrıyla sohbet ediyordu. 13 numara tanrının dibindeydi. Odada her şey kareydi, kendisini hiç görmemişti, kendisinin de kare olduğunu düşünüyordu. Bu odada sıradışı olan tek şey tanrıydı. Tanrı bembeyaz oval bir kapıydı. Ne zaman umutsuzluğa düşse hemen önüne 13 numaraya gider Tanrı’ya yalvarırdı. 13 numara onun peygamberi olabilirdi. 13 numarayı düşündüğü zaman elini göğsüne götürürdü. 13 numara Tanrı ile onun arasındaydı. Odadaki tüm kareler 20 yıl içinde renk değiştirmişti, 13 numara ise ilk günkü kadar beyazdı. Onu her çarşamba tükürüğüyle, elleri paramparça olana kadar siler ardından dibine oturur ona şükrederdi. 8 numara için 9 numara için tam köşedeki çirkin 5 numara için bile. 5 numara çok  önemliydi. Bu çirkinlik ona yaşam sevinci veriyordu. 5 numaraya baktığında 12 numara bile şirin gözüküyordu.

 

Çarşamba geceleri çok önemliydi, Tanrı her çarşamba o uyuduktan sonra ona bir çuval elma ve su bırakır 12 numarayı tertemiz etmesi içinse meleklerini yollardı. Bir keresinde meleklerin içeriye girdiğini gördü, karanlık odanın içinde masmavi ışıldıyorlardı, onlara bakmayı aklından dahi geçirmedi. Sefil gözleri paramparça olabilirdi. Sabah uyanır uyanmaz elmalarına sarılır onları öper koklardı, ilk 2 gün kesinlikle onlara dokunmaz üçüncü gün ise birer ikişer yerdi. Bazen onlara dokunmamak için 12 numaraya bıraktığı artıkları bile yemişti. Dünyadaki son insan olabilirdi, hatta dünyadaki son şey dahi olabilirdi; ama inançlıydı. Elmalara şükretmeyi biliyordu, 13 numaraya şükretmeyi ve o büyük güzel oval kapıya şükretmeyi biliyordu. Ona bir isim vermişti, kapı değildi onun adı ‘’TİN’’ diyordu ona. Ayda bir kere Çarşamba günleri Tin günü yapıyordu. O gün yerinden kalkmadan tam bir gün boyunca Tin Tin Tin Tin… diye sayıklıyordu. Şüphesiz kapının bu tapınmaya ihtiyacı yoktu, ama onun vardı. Paramparça olmuş ellerini ensesinde birleştirir ve ibadet ederdi en sonunda ise ellerini sırtına sürer dualarının kabul olmasını beklerdi. En büyük duası ölmekti. Kendini öldürecek kadar tanrıtanımaz değildi şüphesiz. Üstelik her an her saniye Tin onu gözetliyordu. Aslında belki de çatıdaki kanca onun ölmesi için oraya koyulmuştu. Bu sorular onu çıldırtıyordu. Bazen düşünmemek için kafasını 2 numaranın duvarına vura vura kendini bayıltırdı.

 

Yıllar geçiyordu, gün geçtikçe karelerine daha çok bağlanıyor kapıyla ise arasındaki bağ gevşiyordu. Sanki ipekten bir iplikle bağlıydı ona, ipliğin etrafı bakır ve çelikle çevrilmişti. Bilirsiniz kopacak bir ipin etrafını kayalarla dağlarla çevirseniz de kopar. Bu düşünce onun sınavıydı belki de. Kopmasını canı gönülden istiyor, kopmaması için her gün dua ediyordu.

 

Bir gece bir karar verdi, zamanının geldiğini düşünüyordu, kareler arasında neredeyse hiç bir fark kalmamıştı, hangi karenin hangisi olduğunu unutuyordu, bazen 12 numaradan yemek yiyor, 13 numaraya tuvaletini yapıyor 5 numarada uyuyordu. Her şey birbirine karışmıştı. Tin ona 30 yıldır cevap vermemişti, ona karşı gizli bir nefret duyuyordu. Varlığından en ufak bir şüphe duymuyor yavaş yavaş onu düşman bellemeye başlıyordu. Hem ne yapıyordu ki o bu karelerin arasında, çoğunun karelik hali bile kalmamıştı. Aklında hep yuvarlaklar ovaller vardı. Dışarıda milyonlarca oval vardı belki, belki de başka insanlar onun ırkını mağlup edip o güzel ovallerden onu uzaklaştırmışlardı. Nefret ediyordu onlardan, ovaller onun hakkıydı.Koskocaman ve yüzlerce belki de binlerce oval düşünmesi bile kasıklarını ağrıtıyordu. Kararını vermişti, bir Çarşamba gecesi için planlarını yaptı. Önümüzdeki ay bugün kapıyı açacak ve ovallere koşacaktı, kapı şüphesiz ki ona zorluk çıkarmayacaktı. O şu çirkin 5 numara yok mu onu aldatması gerekliydi. O yüzden 1 ay boyunca beş numaranın etrafına yaptı tuvaletini. Bir ay sonunda etrafını boktan bir duvarla örmüştü. İşte buydu, 13 numara bile bu deha karşısında şaşkındı. Öyle ki rengi bembeyaz olmuştu. Tükürükten bile beyaz.

 

O gün büyük gün geliyordu, son bir haftadır uyku uyumamıştı. Ovaller aklını alıyordu, her gece ovalleri düşünüyor onları düşünerek ördüğü duvarı öpüyordu. Odada elleyebileceği tek çıkıntı o duvar ve elmalarıydı. Bazen elmalarını da öperdi; ama yıllar o elmaların çekiciliğini yitirmesine sebep olmuştu. O gün geliyordu, ölümsüz ise ovallerle sonsuz bir hayat, ölümlü ise 40 ovalli bir cennet onu bekliyordu. Tanrım diyordu, ne büyük şans, ne güzel bir baht. İşte bu tam da bana göre ben Kare hükümdarı, oval padişahı. Belki yuvarlak tanrısı…

 

İşte vakit o vakitti, 5 numara deliriyordu hırsından, hiç bir şey göremiyordu. Görmesindi zaten, bu tarihi bir hamleydi, tüm kare tarihi boyunca görülmemişti. Elmalar geldikten yarım saat sonra kalktı yerinden, usulca Tin’e doğru yaklaştı önce 13 numarada duasını etti tam 2000 defa Tin dedi. ve elini sırtına sürdü. Başarısızlık imkansızdı, her şey hazırdı. Kapıya yaklaştı, 2 adımdan az kalmıştı, yüreği kendi yüreği gibi atıyordu. Bir insan olduğunu hatırlatıyordu ona. 1 adım kalmıştı, o adımı da attı, kapı ile yüz yüzeydi kapıya uzun uzun baktı. Gözlerini kapadı ve kapıyı tüm dindarlığıyla okşadı, kapı açılmadı. Bir daha okşadı yine açılmadı, bu sefer kulpu emmeye başladı kapı yine açılmadı. Önüne oturdu, çok mutluydu, bir ölümsüzdü… 5 numaraya baktı, onu o yaratmıştı. Hayır o bir tanrıydı, tüm karelerin ve kapıların tanrısı. 7 numara dedi sen benim peygamberimsin. 10 numaraya doğru yürüdü, bir tanrı gibi usul usul ağır adımlarla yürüyordu. 10 numaraya oturdu ve yarattıklarını izledi. Bir tanrı 20 kare bir duvar ve bir kapı. İşte dünya bu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.