26 Aralık 2013 Perşembe

Bankacı Bekir/2




Muhtar yazmış.
Mektup gelmesi yeterince garip değilmiş gibi, bir de muhtardan gelmiş.

Köye oldum olası bir özlemim var.Bu boklu şehrin gürültüsünden kendimi kurtarıp ahşap bir klübenin içinde ölmek var hep içimde bir yerlerde.

Rahmetli babamdan kalan arsalara ve eve talip çıkmış.
Almancı istiyormuş.
Köy güzel bir yer sanırım.İnsanlar birbirinden farklı olmasa ünvanları da olmazdı.
Burada herkes aynı.
Burası derken Bağcılar'dan bahsediyorum tabii ki.
Zira ben İstanbul'u görmeyeli aylar var.

Aylar var demişken ben çok uzun zamandır kimseyle konuşmadım.
Her sabah kalkıyorum ve bugün her şey farklı olacak diyorum.
Servise adımımı atıyorum ve Hakan'ı görüyorum.
Yine burun bokunu çaktırmadan minibüs perdesine sürüyor.

Benim için sabah uyanıp tanrıdan farklı bir gün dilemek rutinleşti.
Bu aralar hastayım bir de.Sabah kendime bardak çorba yaptım.
Domates çorbasıymış.Tadı benzemediği gibi rengi de benzemiyor.
Hiç bir şey hiç bir boka benzemiyor.
Sıçtığım bokun rengi bile boka benzemiyor.
Her şey bombokken bok nasıl boka benzemez ben de bunu anlamıyorum.

Gereksiz sinirlendim yine.Kararımı verdim yarın işi bırakıyorum.
Muhtar arsaları satma stop.Ben geliyorum stop.Kendim yaşayacağım stop.

Ne stopuysa bu.
Telgraf mı kaldı.

Boynumu kesen saman rengi gömleğimi yırtmak istiyorum.Ama yapmamalıyım.
Son işi bırakma kararımda gömleğimi yırtıp yenisini almak zorunda kalmıştım.
Köye yerleşince yırtarım.


Köyde huzurlu, dingin ve dürüst bir hayat yaşayacağım.
İnek bile alırım belki.

Evet köye dönüyorum.



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.