
Yazın ortalarındayız, koyu renkli penyelerin koltuk altı daha koyu şu sıralar.
Penye demişken bildiğin penye.
Sen ona ''tişört'' dediğinde penye olma halinden çıkmıyor.
Son derece sıradan bir okulun kapısının önündeyim,orta anadoluyu akdenize bağlayan köyler yumağının ortasında kalakaldım.
Ortalama insanlar ortalama işler yapıyor, açıkçası bu seyahat beklediğimden daha müthiş bir sıradanlıkla devam ediyor.
Umarım bu aynılığı bozacak hareketler yapmaz hiç kimse.
Okulun kapısında tahminen 2 metre boyunda demirler görüyorum, uçları sivrileştirilmiş ve gökyüzüne döndürülmüş.
Yani çocuk okuldan kaçacağına bunların üzerine düşsün ve ölsün.
Saçma bir çilek kokusu duyuyorum, kokuyu takip ediyorum, bir kapıya çıkmıyor.
Zaten saçma olduğunu az önce de söylemiştim, belki de kokunun varlığı gerçek değildi,bilemiyorum.
Çöpe attığım bağlamanın iniltisini duyar gibiyim, sanki yanı başımda.
Paçamı çekiştiriyor, son tuzlu krakerimi uzatıyorum.
Tabii ki bağlamaya değil, ayağımın ucundaki gri renkli çirkin köpeğe.
Köpek o kadar çirkin ki, krakeri merhamet edip de vermediğimi düşünüyorum.
Sanıyorum başımdan savmak istedim.
Seyahatimin ortalarına gelmiş olmama rağmen neden başladığım hususunda hala sağlam bir fikrim yok.
Şunu söyleyebilirim ki,her şey değişebilir,kasaba hoparlörlerindeki ses değişmez.
İster orta anadolu,ister karadeniz,ister Trakya'da olun.
Küfredercesine okuyor metni.Bir metni olduğunu düşünmemi sağlayan ne onu da bilmiyorum
Ölen adam duyuyorsa utancından gömülmek istemez.
Karşıdan bir kadın geliyor, diz üstündeki eteği bira köpüğü saçlarıyla ''Ben buraya ait değilim'' diye bağırıyor.
Üzerime doğru geliyor,hızlanıyor,adım aralıkları daralırken hızı artıyor.
Sanırım beni öpecek,hayır diyebilir miyim bilmiyorum.
Cart kırmızı ojeli ellerini birbirine bağladı, şimdi sağ elini sol elinden ayırdı havaya kaldırdı, sanırım elimi sıkacak.
Elini uzatıyor, ''3 lira para üstünüz''
Çünkü ıslak hamburger ''2'' lira ve ben ''5'' lira verdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.