6 Mayıs 2014 Salı

Yollarda Serisi/Tek Parça









Ben bir yolcuyum.
Başladığım yeri bilir, gideceğim yeri düşünmem.
Çünkü gaip, geçmişin efendisidir.

Sarı çuvalımda ekmek taşırım, sadece kendime yetecek kadar.
Kıyafetim yoktur, üşümeyecek kadar kalın, terlemeyecek kadar ince hırkalar verirler bana.
Annemle babam, benim varlığımı çoktan unutmuşlardır.
Onlar övünebilsin diye, üniversite okudum.Lise okudum.25 yıl boyunca sürekli okudum.
Hiç bir şey elde edemedim.
Onlara hiç borcum kalmadı.
Evden ilk ayrıldığımda üzüldüler.
Gerçekten üzüldükleri için değil, algıları öyle emrettiği için.
Ölseydim gömeceklerdi, insan sevdiğini toprağa gömer mi?

Ufukta bir köy var.
Köy tabii ki gözükmüyor.Bir minare var.
Köylerde belki fırın yoktur, hekim yoktur, ama minare vardır.

Beklediğimden daha uzun sürdü.
Ufuk; bu uzun ve sarı düzlükte neredeyse hayalin ardında düşmüş.
Hayal ki ezel ve ebedin erişemediği yerde.

Birisini dövüyorlar.
Hayır birisini öldürüyorlar.

''Durun'' dedim sesim duyulmadı.
Çok büyük bir suç işlemiş olmalı.
''Yeter'' dedim işitmediler.
Adam ağlıyordu.
''Allahu Ekber'' diye bağırdım, durdular.
Allah bir insanı daha ölümden kurtardı.

''Neden döversiniz bu adamı be kocamanlar'' dedim, vücudu tanımlanamayacak kadar komik olan adam atıldı.
''Köylünün ambarından buğday çalmış bu orospu çocuğu'' dedi.
Hırsız olmak suç mu? diyecektim, orospuluğun bile suç olduğunu hatırladım.

Cesaretimi topladım.''Hırsızlık suç mudur kocaman'' dedim.
''Senden mi öğreneceğiz meczup'' diye cevap verdi.

Devamını dinlemedim anlatmaya başladım.

''Bu adamın senden farkı nedir? Sizce neden buğday çalmıştır?''

''Hırsız olduğu için'' dediler.

''Hırsızlık sebep değil, sonuçtur.Bu adam aç olduğu için çaldı.Peki bu adam neden muhtarın, askerin ambarından değil de köylünün ambarından çaldı?'' dedim.

''Çünkü onlar güçlü, kuvvetli.'' dediler.

''Sizi kim güçsüz bıraktı?'' dedim

''Hırsızlar'' dediler.

Peki hırsız kim dedim.

''İşte bu dediler.''

''Şu karnı sırtına yapışmış çelimsiz adam mı sizi güçsüz bıraktı?İyi düşün, bu adam bir şeyi güçsüz bırakabilecek kudrette olsa bu halde olur mu?'' dedim.

Sustular.Devam etmemi istiyorlardı, söyleyemiyorlardı.Devam ettim.

''Devlete neden vergi veriyorsunuz'' dedim

''Bize baksın,bizi korusun'' dediler.

''Buradan bakınca kendi kendinizi koruyormuşsunuz gibi gözüküyor.'' dedim.

Gerçekten öyleydi.

Egemen, önce güçsüzleri ayrıştırır, daha güçsüz yaratır.
Böylece nispeten güçlünün, ondan güçsüz üzerinde tahakkümünü sağlar.
Nefretini güçsüze kusan birey, güçlüye karşı zaten olmayan cesaretini kaybeder.
Çünkü cesaret, nefretle perçinlenir.
Hırsız, buğdayı yer.Bundan günler sonra devlet hırsızı yakalar.Hapseder.Hırsız içeride kaldığı süre boyunca, aç kalır.Ezilir.Böylece kendinden biraz daha güçlü olan katmana zulmünü artırmayı düşünür.
Çünkü başına gelenlerin tüm sorumlusu onlardır.
Böylece, güçsüzler bir kere daha bölünmüştür.
Şimdi daha yavuz bir hırsız, daha sinirli bir halk.Daha zengin bir zengin vardır.



Köylü suskundu.
Bir kaç adım öne çıkan çocuğun gözleri dolmuştu.
Biz şehirde yaşardık.Evimizi yıktılar.
Ailemiz parçalandı, abilerim şehirden ev aldılar.
Biz alamadık.
Biz bu kadar kötü insanlar değiliz.

''Bu hep böyle olur.
Her zaman, her yerde böyle olur.
Gecekondular yıkılır, camiiler ve kiliselere kimse dokunmaz.
Yıkılan gecekonduların halkı önce muhtaç kalır.
Artık bir eve ihtiyaçları vardır.
Muhtaç olan insan aynı zamanda isteyen insandır.'' dedim.

Kalabalığa döndüm.
Şimdi söyleyin bana, sizin evinizi kim yıktı?
''Mütahitler'' dediler.
Hayır, sizin evinizi egemenler yıktı.
''Kim bu Egemen'' dediler.

''Parası olan egemendir.Egemen güçsüze hükmedebilendir.'' dedim.
Devam etmemi istiyorlardı, söyleyemediler.
Dile getirilmeyen istekleri severim, samimi olurlar.
Devam ettim.

''Evinizi yıkarlar, camiilerinize dokunmazlar. Çünkü eviniz yıkılırsa umuda ihtiyaç duyarsınız, Tanrı size umut satar.Evsiz olduğunuz için Tanrı'dan umut satın alırsınız, bunun karşılığında ona ibadet edersiniz, sonra devlet size bir ev satar.Ölene kadar onun borcunu ödeyemezsiniz.Artık devlete borçlusunuzdur.Borçlu insan özgür değildir.Devlet böylece yeni yeni köleler elde etmiştir.Sadece soğuktan korunmak için ölene kadar çalışmak zorundasınızdır.''

İşte yirmi birinci yüzyılda kölelik böyle olur.






''Hayır'' dedi küçük çocuk.
Çocuk dediğin zaten küçük olur değil mi ?
Değil.

''Devlet var, kölelik olamaz.''
Çocuk tam bir yetişkin gibi konuşuyordu.

''Devlet yokken kimler vardı?'' dedim
''Çeteler haydutlar,eşkıyalar vardı.'' dedi.
-Peki çeteler, eşkıyalar ne yapar?
-Haraç alırlar, döverler, vururlar,
-Size ne zaman kötü davranmazlar?
-Haraçlarını verdiğimiz zaman
-Peki bunu neden yaparlar?
-Çünkü onlar kötü
-Yani, eşkıyalar üretiminize yardım etmeden ürettiklerinizden pay alma karşılığında size huzur vaad ediyor?
-Hayır, huzur onların mı ki bize satıyorlar!

Kalabalık onayladı, onaylamakla kalmadı sinirlendi, homurdanmalar rahatsız edici raddeye geldi.
Nereden başlayacağımı biliyordum, ve fakat nasıl?


-''Devlet size ne veriyor?'' dedim
-''Huzur'' dediler.
-Hayır, devlet sizden çaldığını size satıyor...
diyecektim ki lafımı ağzıma tıktılar.

Beş dakika önce çarıklı eşkıyaların  bellenmedik akrabasını bırakmayan insanlar, şimdi devletin en yılmaz bekçileri olmuştu.

Cesaretimi topladım.

Eşkıyalar ve devletler dünya yaratılmadan evvel aynı meclisteydiler.
''Zındık'' sesi yükseldi.
Bir ayet okudum.
Sonra da ''Şüphesiz ki biz devleti, eşkıyaya yaren olsun diye ayarattık'' diye ekledim.
Kimse itiraz etmedi.
Çünkü köy halkı, bir gecede cahil bırakılan Osmanoğlu tebaasından oluşuyordu.
Bak işte, Tanrı bir insanın daha canını kurtardı.

''Bağınız bahçeniz yok mudur?'' dedim.
''Elhamdülillah'' dediler.

Dinleyin öyleyse dedim.

Eşkıyalar, sıçana benzer, pancarınızı kemirirler.Yiyebildiklerini yerler, karınlarını doyururlar, kaçarlar.
Devlet domuza benzer, karnını doyurur, kusar, bir daha yer, kusar, yine yer.
Yiyemediğini ezer, yok eder.
Aralarında ufak farklar vardır
Domuz bunu bilinçsiz yapar, devlet planlı.

1 yorum:

  1. Yaşasın ücretli kölelik,yaşasın egemenler...(!) Güzel bir hikâye olmuş kalemine sağlık Oğuzhan... ;)

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.