13 Eylül 2014 Cumartesi

Göçerin Defteri/Antalya


 Antalya///

Antalya otogarında uyandığımda şunu fark ettim ki, Antalya diye bir yer varmış.
Çünkü görmediğim bir yerin varlığına inanamam, benim için görmediğim yer, strateji oyunlarındaki haritalardaki karanlık yerler gibi.
Yani şöyle söyleyeyim, Ankara'dan sonra büyük bir çukur var ve adım atarsam yok olacağım.
Hayat dediğimiz haritada karanlık bir noktaya daha kaşif asker göndermiş oldum.

Antalya'yı anlatayım, sabah şehir merkezine bedava otobüslerle gittik.
Tabii ki inanılmaz derecede açtık, Migros'tan 2 domates iki salatalık aldık, çeşmeden suyumuzu doldurduk, çok büyük bir çılgınlık yapıp 2 tane de simit aldık.
Yani muhteşeme yakın bir kahvaltı yaptık.

Daha sonra Antalya'yı biraz gezindikten sonra şehirden 80 km uzaklıktaki hedefimize doğru yol almaya başladık.

Tam tamına 7 saat boyunca 45 kiloluk bir çantayla yürüyerek otostop çektik, başarılı olamadık.20 km'ye yakın yolu yürümüş olduk.

Antalya'nın insanında vicdan yokmuş arkadaş.
Bu 7 saatte tabii ki bir şey yemedik.Açlıktan bayılmak üzereyken bir köftecinin önünden geçtik, cennet mi köfte mi deseler tartışmam.O köfte dünyanın en güzel kokan köftesiydi.Sevgilim öyle koksa boynunu ısırırım.

Neyse efendim, bir ağaç gölgesine oturalım dedik 1 saat boyunca ağaç bulamadık.Bir apartmanın önündeki tek ağacın altına yattık uyumuşuz.
Gözümü bir açtım tepemde iki tane esmer amele.
Ellerinde kürek kazma 30 cm uzaklıktan beni izliyorlar.


Korkuyla uyandım, önce götümü başımı sonra cebimi kontrol ettim, tabii bunları erkekliğe bok sürmeyecek bir vakurlukla yaptım.

Sonra ayağa kalktım otostop çekmeye doğru yürüdüm, yarım saat sonra bir araba durdu bizi Konyaaltı'ndan 25 km daha ileri götürdü, indikten 1 dakika sonra ingiliz bir kadın ve Hakkarili sevgilisi durdu, bizimle ingilizce konuştular, biz de onları ingiliz sanıp onlarla ingilizce konuştuk.



Bir Hakkarili bir Samsunlu bir de Ordulu emperyalizme boyun eğdik ki, Hakkarili ''amına koyim'' dedi, en sonunda ortamda tek bir ingiliz olduğunun farkına varmıştık.

Bu arabadan 5 dakika sonra indik, çünkü adamlar çok yanlış yere gittiklerini fark ettiler ve geri döndüler.


Son bir otostopla Olimpos'un Çıralı köyünün muhtarının arabasına bindik.
Adam bizi gideceğimiz yere kadar bıraktı, inanılmaz bir şivesi vardı, 45 dakika boyunca konuştu ve ben 1 cümle anladım anlamadım.



Olimpos'a varınca çadır kuracak yer aradık, çünkü hemen sevişmemiz lazım, çünkü Olimpos'ta kızlar teklif ediyor.
Çünkü olimpos kerhane ya.

Çadır kurmak yasaklanmış, haberimiz yok.Salak gibi ortada kaldık, bir genç duş alıyordu halimizi anladı mağaramız var dedi.
Adamın mağarası varmış.
Çadırı mağaraya attık, 3 gün boyunca bir mağarada kaldık, biz 2 tane denizlili işsiz bir de Amerikalı bir gezgin aadı Steve.
Steve Likya yolunu yürümek için anadoluya gelmiş.



Burada kaldığımız 3 gün boyunca devamlı olarak yüzdüm, tuz insanın çükünü acıtıyor bir süre sonra.

Yanankayalar diye bir yer var burada, binlerce yıldır ateş çıkıyormuş kayalardan.
Oraya mutlaka gidin.
Üçüncü gece bir rüya gördüm, Hacıbektaş'a gitme kararı aldım.
Ertesi sabah 6da uyandık, Hacıbektaş yolculuğumuz başladı...

Devamı gelecek...


Dipnot:
Tabii ki sevişemedik, saçmalama.

Bir de şu fotoğraftaki böcek uyku uyutmuyor.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.