30 Aralık 2013 Pazartesi

Bankacı Bekir/3






Otogara gidiyorum.
Biletim cam kenarından değil.
Zaten ben yolu izlemeyi pek sevmem.Bana ölümü hatırlatıyor.
Ölümden korktuğum için değil tabii.
İnsan sevdiğine kolay ulaşılmasını kaldıramıyor.

Köye gidiyorum.Buralardan kurtuluyorum.
Limonataya sarı boya katılmayan yere gidiyorum.
Limonata olmayan bir yere.
Tahta bir kapım olsun istiyorum.
Sökülmesin diye çivi çakayım.
Sobamda tahta yakmak istiyorum,
Eski kapıların çivilerini söküp.


Zorlama şiveler de yoktur orada.
Yoktur diyorum,çünkü hayal meyal hatırlıyorum.
Aydan aya gidilen,fındık yenilen yer benim için.

Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için gidiyorum.
Hamsi pek uğramıyor olsa da köyümüze onun için de savaşmak gerek.




Vel hasıl-ı kelam gidiyorum.
''Devrimi satın alamazsınız,devrimi yapamazsınız,devrim olabilirsiniz ancak'' diyordu ya Le'Guin.
Devrim olmaya gidiyorum.;


Neruda okuyabileceğim köpeklerin peşine gidiyorum.
Hasiktir oradan.

Bir yandan korkuyorum.
Ben köy adamı değilim gibi.
Aslında ben adam değilim gibi.
Adam olmak nedir ki, bankacıyım ben.


Buradan köy 16 saat.Muhtar beni bekliyordur şimdi.
Ne de olsa yıllar sonra gideceğim.
Bankadan aldığım tazminatla iki inek alırım.Sütümü onlardan alırım.
Bir kaç da tavuk alırım.Belki kaz bile alırım.
Tirit yapacak birilerini bulurum elbet.
Bir de terbiyeli bir köylü kızı bulurum.


Çok heyecanlıyım,otobüs çalışmaya başladı.
İlk twitimi attım bile.
@Köy otobüsü














26 Aralık 2013 Perşembe

Bankacı Bekir/2




Muhtar yazmış.
Mektup gelmesi yeterince garip değilmiş gibi, bir de muhtardan gelmiş.

Köye oldum olası bir özlemim var.Bu boklu şehrin gürültüsünden kendimi kurtarıp ahşap bir klübenin içinde ölmek var hep içimde bir yerlerde.

Rahmetli babamdan kalan arsalara ve eve talip çıkmış.
Almancı istiyormuş.
Köy güzel bir yer sanırım.İnsanlar birbirinden farklı olmasa ünvanları da olmazdı.
Burada herkes aynı.
Burası derken Bağcılar'dan bahsediyorum tabii ki.
Zira ben İstanbul'u görmeyeli aylar var.

Aylar var demişken ben çok uzun zamandır kimseyle konuşmadım.
Her sabah kalkıyorum ve bugün her şey farklı olacak diyorum.
Servise adımımı atıyorum ve Hakan'ı görüyorum.
Yine burun bokunu çaktırmadan minibüs perdesine sürüyor.

Benim için sabah uyanıp tanrıdan farklı bir gün dilemek rutinleşti.
Bu aralar hastayım bir de.Sabah kendime bardak çorba yaptım.
Domates çorbasıymış.Tadı benzemediği gibi rengi de benzemiyor.
Hiç bir şey hiç bir boka benzemiyor.
Sıçtığım bokun rengi bile boka benzemiyor.
Her şey bombokken bok nasıl boka benzemez ben de bunu anlamıyorum.

Gereksiz sinirlendim yine.Kararımı verdim yarın işi bırakıyorum.
Muhtar arsaları satma stop.Ben geliyorum stop.Kendim yaşayacağım stop.

Ne stopuysa bu.
Telgraf mı kaldı.

Boynumu kesen saman rengi gömleğimi yırtmak istiyorum.Ama yapmamalıyım.
Son işi bırakma kararımda gömleğimi yırtıp yenisini almak zorunda kalmıştım.
Köye yerleşince yırtarım.


Köyde huzurlu, dingin ve dürüst bir hayat yaşayacağım.
İnek bile alırım belki.

Evet köye dönüyorum.



















25 Aralık 2013 Çarşamba

Bankacı Bekir/1





Gerçekten sıkıldım.
Yaşım otuzu henüz aştı.İçimde oturan öküzün yaşı asrı buldu.

Adım Bekir, özel bir bankada gişe görevlisiyim.Tam altı senedir aynı işi yapıyorum.
Bağcılar'da iki artı bir evim var.Aslında ev benim değil.Sivaslı evsahibemin.
Kira maaşımın neredeyse üçte ikisi ediyor.
Tam üç aydır fotoğraf makinesi almak için para biriktiriyorum.
Aslında taksitle alacaktım, fakat bir boka yaramayan, ceyranı 2 saat gitmeyen bir telefona iki milyar borç yaptığım için alamıyorum.
Hiç ''Almasaydın'' deme.
Mecburum.
Sadece Milliyet.com'u açabildiğim iş bilgisayarımla gün geçmiyor.
Unutmadan bir de sigara içicisiyim.

Çok sıkıldım.
Saman rengi gömleğimin kolalı yakaları boynumu acıtıyor.
Yarın sabah 5.30'da kalkıp suratıma bıçak süreceğim.
Neden?
İnsanlar faturalarını öderken daha şık görünmeliyim.


Traş olduktan sonra yüzümü hissetmiyorum.
Ben neden bankacılık yapıyorum ki?
Neden İstanbul'dayım?

Sanat tarihi okudum, Yunanca okuyabiliyorum.
Hassiktir oradan!
Kimi kandırıyorsun sen, okuyamıyorum.Çünkü üniversiteye de doğru düzgün gitmedim.
Belki iyi bir öğrenci olsam her şey bu kadar boktan olmayabilirdi.

Belki top sakal bile bırakabilirdim akademide.

Hayat benim için hiç de sıradışı değil.
Tuvaletimi yaptığım saatler bile belli.
12:30'dan önce tuvaletim gelirse tutuyorum.
Başımızdaki ilkokul mezunu şef başımdan ayrılmıyor.

Sanırım kocası ile cinsel hayatı sıfırın altında.
Bu kadının surat ifadesi Fransız filmlerindeki üçüncü sınıf orospulardan bile beter.

Her şey o kadar kötü ki çok uzun zamandır bir şeye üzülmedim.

Aslında düşününce iyi olan bir kaç şey var.
Bugün memleketten bir mektup geldi.
Dur bak ne diyorlar...












23 Aralık 2013 Pazartesi

Çi-Çi'nin Öyküsü/8




Bir atanın torunları iki obada.
Birinin öncüsü Çinli diğerinin ardı Roma
Sarı cennetten kısraklar diz vursun!
Ak tepenin çağını çağlasın
Çılga yolları aşsın keçiler
Kavuşmasın güne en kara geceler

Cenk geldi çattı.
Çi-Çi'nin obası hazır mı?
Hiç ölmeye hazır olunur mu?
Korkuyorlar mı?
Korkmadan olur mu?
Tanrı dahi korkar.
Korkmasa insanları neden yaratsın.

''Gördünüz, kokusunu hissettiniz,çığlığını duydunuz.Tanrı'nın elçisi tam da burada yanarak öldü.Onunla beraber Tanrı da öldü.Dün gece burada Tanrı'yı yaktık.Artık korkacağımız kimse kalmadı.Yardım dileyeceğimiz kimse yok.Kazanacağız.!!!'' diye haykırdı Çi-Çi.

Sesini duyar oldu Tanrı.Gök gürledi.
En kara bulutlarla geliyor Çinliler.
Özgürlük korkunun ardındadır.

''Yerlerinizee!!'' diye bağırdı Pontefix.
Ardından Arbuz.
Çi-Çi miğferini taktı ordusunun en önüne geçti.
Kardeşi Ho-Han uzaktan görülüyordu.
Ordu'nun en önünde Hunlar vardı ve de Yüe-Çiler
Şaşırmadı.

Romalılar balık pulu halini aldı.
İlk defa bozkır savaşına katılacaklardı.
Kılıçlarını kalkanlarına her vurduklarında yerden göğe bir çığlık yükseliyordu.
Bu bir isyan,hayır bu sadakatin sesi.
Demirden bir kartalın çığlığı bu.
Hayır ölüme çağrı.


İki ordu karşı karşıya geldi.
Çi-Çi kalenin içinde yüz kadar okçu bıraktı.

Tanrı seviniyor olmalı.
İki Frank kadınını sevişirken izlemek yahut iki Hun'u savaşırken.
Ne şanslı, ikisini de gördü.

Çi-Çi atını ordusunun en önüne sürdü.
Akhal Çi-Çi'yi dinlemiyordu.
Bir çocuk kadar şendi.
Oysa ölüm az ötede.

''Boyun eğmeyeceğiz.Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış ecdadımıza karşı büyük bir ihanet olur.Atalarımız bize geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklali de emanet ettiler.Savaşçı ve süvari hayatımız sayesinde adı yaancıları titreten bir millet olduk.Korumakla vazifeli olduğumuz bütün bu emanetleri, adi bir ömür uğruna feda edemeyiz.Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür.Biz ölsek de kahramanlığımızın şanı yaşayacak,çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır''

Çi-Çi konuşmasını bitirdiğinde gök ağladı.
Yağmur, bozkırı bataklığa çevirdi.
Gök gürlüyordu.
Çi-Çi ve 1615 kahramanının karşısında 50 bin kişilik Çin ordusu.
Çinliler 50 at mesafesi geri çekildi.
Çi-Çi kılıcını kaldırdı.
Ve bağırdı

'İleriiiii!!!''


9 Aralık 2013 Pazartesi

Çi-Çi'nin Öyküsü/7


Argun Çi-Çi'nin katunuydu.
Öyle güzeldi ki, çizgi gözlü bir Çinli'yi merkep eder.
Kokusunu rüzgara vermeyedursun, kesilmez kasırgalar.
Şayet Tanrı bir zevce alacak olsa bu şüphesiz ki Argun olurdu.

Peki ama şaman kıyafetleri içinde burada ne yapıyordu?

Çi-Çi'nin gözleri kocaman oldu.O heybetli komutanın elleri titriyordu.
Demek bunca zamandır şaman diye Argun'a bakarmış.

Tüm ordu kafasını yere eğdi,iki aşık ölümcül bir sessizliğe gömüldü.
Bu sessizliğin neler getireceğini herkes biliyordu.
Çi-Çi biliyordu, Argun biliyordu.
Arbuz biliyordu, taylar biliyordu, kısraklar ve uşaklar.
Ve hatta Kızıl etekli Romalılar.

Yine de çıt çıkmıyordu.
Argun kıyafetlerini çıkardı ateşe attı.
Artık çıplaktı.
Bunu bir tek Çi-Çi görebiliyordu.
Doğrusu; ölmek kutsanacaksa bu şimdi olmalı.


Çi-Çi'nin gür sesi inledi sarı dünyanın ortasında.
Derelerin çağlaması, çağınların ağlaması durdu.
Dutar dilsiz, davul şamansız.
Bir tatlı meltem vurdu saçının altından.
Uzun örgülü saçları savruldu.
Çi-Çi bir daha bağırdı.

''Bugün, dönmek isteyenin son günüdür.Bugün Tanrı'nın dünyadan el çektiği gündür.Bugün bizim için düğün,korkak için ölümdür.Bizler bir hayalin peşinde yürüyoruz.Viran şehirler gördük, doğmadan ölmüş bebekler, beysiz kalmış obalar gördük.
Çocuklarımızın çocukları,kadınlarımızın özgürlükleri için savaşacağız.Kuru sarı toprağa su, kumdan ülkelere yel olacağız.''

Şaman kendisini ateşe attı.Çi-Çi'nin yeşil gözleri açılıp kapanmıyordu.Biliyordu ki bir kere kaparsa yaş ile açılır.Bey ağlarsa oba ne yapar.

Sevdiği kadın kendisini ateşe atmıştı.

Şaman ölmüştü.

''Artık Tanrı'dan aman dilemek,yardım istemek yok.Aciz düşmek,sürünmek yok.'' dedi Çi-Çi.


Savaş yaklaşıyordu.
Çinlilerin solundan Ho-Han'ın kara kıyafetlileri görülmeye başlanmıştı.
Kalenin inşası bitmişti.
Çin ordusunun bir ucu İran'dan gözükürken diğer Ucu Çin duvarından aşmamıştı.
Çi-Çi ise 1515 Türk ve yüz romalı ile bekliyordu.

Cenk vakti gelmişti, umut artık belirsiz bir hayal değil.
Umut kargıların ucunda.
Özgürlük alacatepenin ardında.

Peki Akhal nerede?
Çi-Çi'nin ıslığıyla ipini koparıp geldi.
Çi-Çi atına bindi.
Atını sağa ve sola sürdü.
İleri ve geri.
Keçi başlı kılıcını havaya kaldırdı.
Oba kaynıyordu.Tamu dedikleri vız gelir.
Çinlilerin gelmesi yakındır, ölümün daha da yakın.














2 Aralık 2013 Pazartesi

Oğuzhan'ın Öyküsü/1


Bildiğiniz yahut bilmediğiniz üzere, kendime hedef olarak Altın Portakalı koydum.
Önümüzdeki 15 sene içinde bu konuda ne kadar ciddi olduğumu da kanıtlayacağım.
Bundan önce çektiğim Şanlıurfaspor belgeseli,Temiz futbol kısa filmi 2 ve Urfa'da kendim de oynadığım yine Temiz futbol temalı çektiğimiz kısa filmlerin dışına çıkıyorum.
Redbull reklam denemeleri ve bir kaç deneysel kurgudan sonra nihayet uzun zamandır istediğim bir kısa filmin çekimlerine başlayacağım.

Bu blogda hiç var olmamış, ve olmayacak insanların öykülerini yazdım bir kısmınız da okudu.
Şunu biliyorum ki, artık kendi öykümü yazmanın vakti geldi.

Sözün özü, sizden bana yatırım yapmanızı talep edeceğim.
Daha da özüne inersek, yeni çekeceğim kısa film için çoğu ihtiyacımı çözdüm ama, 350 lira kadar bir açığımız var.
Bu parayı toplamam için bana destek olacak birilerini arıyorum.
Şayet ben bu filmi çekemezsem, beceremediğimi göreceğiz, ve siz de ideallerimi dinlemekten kurtulacaksınız.
Şayet ben bu filmi çekersem, benim için çok aydınlık bir yolun başlangıcında elimden tutan olacaksınız.

Ben bana inanan birilerini arıyorum.
Oralarda bir yerlerdesiniz biliyorum.


Projeme destek olmak isteyenler oguzhanince@windowslive.com adresine mail atarlarsa,arzu ettikleri halde senaryoyu yollayabilirim.






Yok ben bu desteği bulamazsam gerekirse ketıl ile de bu yola devam edeceğim.
İlgilenen okuyan herkese, yardım edene, etmeyene, inanana, inanmayana, yardım etmek isteyip de edemeyene teşekkür ediyorum.

Umuyorum bir gün ben de böyle bir çağrı okurum, umarım bir gün ben de birilerinin elinden tutarım.



Not: İlk destekçimden 70 lira geldi.
İkinci destekçimden 230 lira geldi.
Yeni destekçiler olursa destekçimin verdiği 230 liradan düşecek.

Teşekkürler.